|
ÖNSÖZ 21. yüzyıla adım atmış olduğumuz bu ilk yıllarda, ciddi düzeyde mali kaynak sıkıntısı çeken ve borçlarını borçla kapatmaya çalışan ülkemiz, yeraltında trilyon dolarlarla ifade edilen doğal zenginliklere sahip olmasına rağmen, bu emsalsiz servet, maalesef Türkiye'nin refahı ve gelişmesi için değerlendirilememektedir. Tek başına dünya bor madeni rezervlerinin yaklaşık %70'ini elinde bulunduran ülkemiz, trilyonlarca do/ara denk gelen bu kaynağı akılcı kullanamadığı gibi, bu madenlerin dış ve iç siyasi baskılar sonucunda özelleştirme yoluyla çok uluslu yabancı sermayenin eline geçmesi anlamına gelecek bir şekilde satışı ile elimizden alınması amaçlanan gayret ve müdahalelere tanıklık etmek zorunda kalmış olmamız, ülkemiz açısından korkunç bir talihsizlik olmuştur. Bir çok bilim adamının "21. Yüzyılın petrolü" olarak tanımladığı ve uzay teknolojisinden, bilişim sektörüne, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanın vazgeçilmez hammaddesi durumuna gelen bor madeni, ülkemizin belki de elinde bulundurduğu en stratejik varlık durumundadır. 20. yüzyıl boyunca dünyada yaşanan bir çok siyasi, iktisadi ve askeri gelişmenin baş aktörü durumunda olan petrolün günümüzde alternatifi olsa bile, bor madeninin alternatifinin olmayışı, bu madenin ne denli stratejik ve gelişmiş dünya ülkelerinin hepsi için ne derece vazgeçilmez olduğunu göstermektedir. Türk ekonomisinin planlı bir şekilde defalarca kriz ortamlarına sürüklenmesini sağlayan bazı güçlerin, en son noktada mecalsiz kalmış bir Türkiye'nin yeraltı veyerüstü zenginliklerine de kendi menfaatleri doğrultusunda tam olarak tahakküm etmeyi hedeflemiş oldukları düşüncesi, özellikle bor gibi madenlerimizin önemi düşünüldüğü zaman hiç de abartılı kalmamaktadır. Nitekim, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların bor, krom ve trona gibi madenlerimizin özelleştirilmesinde bu kadar ısrarcı tavırları ve Eti Holding'in satılmasını her ortamda özellikle vurgulamış olmaları, bu düşüncelerimizi daha da kuvvetlendirmektedir. Elinizdeki bu değerli kitabı, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Memleketimiz baştan nihayete kadar hazinelerle doludur. Biz o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak, servet ve refahımızın kaynaklarını bulmak vazifesiyle mükellefiz" sözünün, bugün her vatandaşımıza dünden daha da artan önemde bir sorumluluk yüklediğinin en açık anlatımı ve uyarısı olarak görmenizi temenni ediyoruz. Ülkemiz doğal zenginliklerinin dünü, bugünü ve geleceği, üzerinde oynanan karanlık oyunları ve bu madenlerimizin yarınlarımız açısından ne kadar hayati bir öneme haiz olduğunu çok açık olarak anlatan bu değerli kitabı yayınlayarak geniş kitlelerin istifadesine sunmayı, ülkemizin bağımsız geleceği, ekonomik refahı ve ulusal sermayenin güvencesi için bir vazife olarak görmekteyiz. ![]() Sinan Aydın AYGÜN Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye'nin doğal zenginliklerinin elimizden oldu-bittilerle, baskı ve dayatmalarla, değişik ad ve oyunlarla ele geçirilme çabalarının artarak sürdüğü çok iyi bilinmelidir. Ülkesinin bağımsızlığını ilelebet sürdürmeye kararlı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, doğal zenginliklerimizin korunması ve ülkemizin kalkınması açısından en iyi şekilde değerlendirilmesi için herkesin üzerine düşen görevi sonuna kadar yaptığını görmek en büyük mutluluk kaynağımız olacaktır. SUNUŞ Madencilik İnsanlık tarihiyle birlikte başlar. Anadolu İnsanlık tarihinin ilk yerleşim alanlarından biridir. Yapılan arkeolojik kazılar, Anadolu'da Madencilik faaliyetlerinin Paleolitik çağdan beri yapıldığını ortaya koymaktadır. Bunun anlamı ise İ.Ö. 8000 yılları ve öncesinden bu yana madencilik yapıldığıdır. Madenler, tarihin her döneminde insanlar için vazgeçilmez öneme sahip olmuşlar ve bu durum günümüze değin artarak süre gelmiş ve yaşamımızın her alanına derinlemesine işlemiştir. Günümüz insanı doğumundan ölümüne kadar geçen zaman içinde madenler ve madencilik ürünleriyle aralıksız haşır neşir olmaktadır. Bu bağlamda kullandığımız hemen her biri bir sanayi ürünü olan malzemelerin temelinde bir madencinin alın terini bulmak olasıdır. Madenler ve ondan yapılmış silahlar tarihin her döneminde madenleri stratejik bir varlık konumuna oturtmuş, özellikle sanayi devrimi ve sonrasında madenlerin stratejik önemi giderek artmaya başlamıştır. Bu gün geri kalmış yada gelişmekte olan ülkelere baktığımızda hemen hemen tamamının tüm dünyayı sarsan sanayi devrimine ve bu anlamda sanayileşmeye uzak kalan ülkeler olduğu görülür. Ülkemiz, madencilik ve buna dayalı sanayi açısından henüz emekleme aşamasında olan bir ülke konumundadır. Ülkemizde Maden kaynaklarının belirlenmesi amacıyla kurulan MTA Enstitüsünün 1935 yılından sonra başlangıçta yabancı uzmanlarla başlattığı arama çalışmalarına daha sonra kurulan diğer kamu kurumlarının da destek vermesi suretiyle madenciliğimiz bu günlere gelmiştir. Özel sektör, madenler ve buna dayalı sanayiler konusunda gerekli büyümeyi ve bilgi birikimini sağlayamamıştır. Bu bağlamda, ülkemizde metalürji sanayi, kamu yatırımları dışında yok denecek kadar azdır. Mevcut tesisler genellikle ikincil, geri kazanıma dayalı tesislerdir. Tarih bize ulusların zenginlik ve refah düzeylerini yer altı servetleri ve buna dayalı üretimin belirlediğini göstermektedir. Tarımsal üretim ve buna dayalı ticaretle kalkınabilmiş bir ülke maalesef yoktur. Kaldı ki günümüzde tarımsal sanayi bile gücünü madenler ve buna dayalı sanayiden almaktadır. Örneğin; Konserve, meyve suyu... üretiminde kullanılan ambalajların tamamı (cam, metal kutu) temelde madencilik ve buna dayalı sanayi üretimidir. Keza tekstilde pamuğu kütünden ayıran, onu iplik hale getiren ve dokuyan makinelerin tamamı madene dayalı sanayinin ürünleridir... Bugün Türk madenciliği ve buna dayalı sanayi ve metalürji, zengin yer altı kaynaklarının varlığı karşısında özlenilen en azından beklenilen bir yerde değildir. 18. Yüzyıl sonlarına doğru gelişen sanayi devrimi karşısında Osmanlının umursamaz tavrı nedeniyle gerçekleştiremediği ekonomik dönüşüm, Osmanlıyı hızla yarı sömürge konumuna getirmiştir. Dün Osmanlının geriden izlediği, ithal ettiği üretim teknikleri, teknoloji, bugün için takip edilemez yakalanılamaz bir hıza ulaşmıştır. Yer altı kaynaklarının en önemli özelliklerinden biri onların yenilenemez oluşudur. Sanayi devrimlerinden sonra geçen 300 yılı aşkın süreçte yenilenemez karakterde olan dünya yer altı kaynaklarının önemli bir bölümü gerek ekonomik gerekse fiziki anlamda tükenmişlik sınırına hızla yaklaşmıştır. Yakın bir gelecekte petrol, bakır, demir, boksit, nikel, lityum ve bir çok maden tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu nedenledir ki, sanayileşmiş ülkeler bu gerçeğin farkında ve bilincinde ulusal politikalar belirlemektedir. Maden kaynaklarının tükenme gerçeği karşısında sanayileşmiş ülkeler ve bu ülkelerin sanayileri hammadde temin operasyonlarını ulusal sınırların dışına; deniz aşırı, kıtalar arası, uluslararası bir boyuta taşımışlardır. Bugün dünyamızın maden kaynakları ve bunların işletimi hızlı bir tekelleşme eğilimi içindedir. Halihazırda hammadde piyasaları oligopol piyasa şartlarında çalışmaktadır. Bu bağlamda az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yer altı kaynaklarının ele geçirilmesi konusunda bu gün ABD, Avrupa ve Japonya arasında ciddi bir ekonomik savaşın varlığı yadsınamaz bir sıcaklığa ulaşmıştır. Çünkü Dünyamızın maden kaynaklarını ağırlıklı olarak tüketenler bunlardır, paylaşımda bunlar arasında olmaktadır. Doğaldır ki paylaşım esnasında ortaya çıkacak anlaşmazlık ilk anda bu ülkeler arasında bir çatışmayı doğuracaktır. Günümüzde bu çatışmalar gelişmiş yada güçlü görünen ülkeler arasında tamamen finans alanında olmaktadır. Güçsüz, geri kalmış ülkeler bu savaşta tepelerinden bombalanan yada ambargo konularak ölüme ve yokluğa terk edilen ülkelerdir. Bu suretle kendilerine dayatılan reçeteleri kabule zorlanırlar. Gelişen teknoloji, üretim alanlarında geleneksel malzeme tüketimini azaltmakta, geleneksel malzeme yerini hızla ve artan oranda ileri malzeme ve kompozit malzeme tüketimine terk etmektedir. Ülkemiz ileri ve kompozit malzeme üretiminde kullanılan hammadde kaynağı bor madenleri açısından dünyanın en büyük rezervlerine sahip bir ülke konumundadır. Gelişen teknoloji son yıllarda bor mineralini hemen hemen her sanayinin ikame edilemez temel bir girdisi niteliğine kavuşturmuştur. Bor minerali aynı zamanda alternatif yakıt teknolojilerinin birincil araştırma ve kullanım kaynağıdır. Hava ulaşım ve savaş uçakları ilk kez ses üstü hızlara borlu yakıtlar sayesinde ulaşmıştır. Savaş başlığı taşıyan füzelerin kullandığı yakıt, uzaya gönderilen uyduları yörüngelerine taşıyan ve oturtan roket motorları borlu yakıtlar kullanırlar. Yapılan araştırmalar bor mineralinden sıfır emisyonlu, çevre dostu bor motorlarının üretim ve kullanımının önünü açmıştır. Bor İngiltere, Fransa ve özellikle ABD'de askeri araştırmalarının yoğunlaştığı bir mineraldir. Son yıllarda borun problemsiz bir yakıt olarak özellikle süpersonik ve hipersonik hızlara ulaşan uçaklarda kullanıldığında şüphe yoktur. Ülkemiz altın ve gümüş rezervleri son yıllarda yapılan arama faaliyetleri sonucunda hızla artmaya başlamış ve kıymetli maden varlığı açısından dünyanın sayılı ülkeleri arasına katılmıştır. Bu konuda bilimsel planda yürütülen çalışmalara tarihte ışık tutmaktadır. Ülkemizin her yöresinde antik çağlardan beri zaman, zaman işletilmiş bir altın yada gümüş madenine rastlamak olasıdır. 1980 yılından sonra ülkemize gelen ve başlarını Rio Tinto/Riotur, Citigroup/Anglo American Corp gibi Çok Uluslu Tekellerin çektiği, otuza yakın yabancı sermaye grubu, kıymetli maden varlıklarımızı götürmek üzere sabırla beklemektedir. Önlerinde engel olarak gördükleri yasalar, Endüstri Bölgeleri Hakkındaki Kanun tasarısının yasalaşmasıyla ortadan kalkacak, ülkemiz bu güne kadar görmediği bir talanın ortasında kalacaktır. Bu talanın boyutlarının bor madenlerinin özelleştirilmesi suretiyle artacağından şüphe yoktur. Çünkü geçmişte böylesi sonuçlarla karşılaştık. Bugün ileri sanayinin temel girdilerinden olan kromit-krom-ferrokrom, boksit-alümina-alüminyum maden ve metalürji tesisleri çok uluslu oligopol firmaların özelleştirme yoluyla göz diktikleri tesislerdir. Paslanmaz çelik tesislerinin olmadığı ülkemizde bu yönde yapılacak bir özelleştirme ülkemizi çağdaş teknolojileri yakalama yolundan alıkoyacaktır. Özelleştirme halinde maden sahaları üretime devam ederken ferrokrom üretim ünitelerinin Çinkur'un akıbetine uğramasında şüphe yoktur. Ülkemiz, maden aramaları açısından bakir olmasına rağmen, maden kaynakları ve çeşitliliği açısından kendi kendine yeten üstelik bazı mineraller açısından tüm dünyayı besleyebilecek potansiyele sahip ender, ancak sahip olduğumuz kaynakları işleyecek teknoloji ve tesisler açısından bir o kadarda fakir bir ülkedir. Özellikle maden kaynaklarının işletilmesi açısından yabancı sermayenin ülkemize bakış açısı her zaman bir sömürge ülke olarak kalmış, sahip olduğumuz kaynakların yanına bir sanayi tesisi kurma yolunu benimsememiştir. Üstelik bu yöndeki yerli sermayeli girişimlerin önü kesilmeye çalışılmıştır. Yabancı sermayenin bu ve benzeri faaliyetlerine bor madenlerimiz üzerinde oynanan oyunlar iyi bir örnek teşkil etmektedir. Dünya madenlere dayalı hammadde piyasaları hızlı bir tekelleşme süreci içerisinde olan oligopol piyasalardır. Ülkemizde yapılacak maden özelleştirmeleri özellikle bor madenleri açısından bu sürece nihai noktayı koyacak son kontrol noktasıdır. Nisan - 2001 M. Mustafa ÇINKI "Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zincirleriyle bağladı, iktisat alanında bizden çok kuvvetli olanlar yurdumuzda birde imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Gelir vergisi vermiyorlardı,... Rakiplerimiz, bu suretle gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin ve ilerlemememizin önüne geçtiler". "Hakiki zafer, muharebe meydanlarında muvaffak olmak değil, asıl zafer muvaffakiyetlerin membalarını kuvvetlendirmek, milleti yükseltmektir. Memleketimiz baştan nihayete kadar hazinelerle doludur. Biz o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak ve servet ve refahımızın kaynaklarını bulmak vazifesiyle mükellefiz". "Bizi iktisadi hayatımızı geliştirme, böylece refaha ulaşma amacına varmaktan alıkoyan iki küvet vardır; Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi, bir sömürge haline koymak için ilerlemememizi istemeyenlerdir. Fakat bizim için bunlardan daha zararlı daha öldürücü bir sınıf daha vardır; O da içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir". Mustafa Kemal ATATÜRK ![]() ![]() M. Mustafa ÇINKI Eti Holding A.Ş. Başmüfettişi DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi Karkamış'ta 1960 yılında doğan Mustafa ÇINKI, ilk ve orta tahsilini sırasıyla Oltu, Ankara, Polatlı, Nusaybin son olarak Dinar'da tamamladı. 1983 yılında E.İ.T.İ.A. Afyon Maliye - Muhasebe Yüksek Okulundan mezun olan ÇINKI, sırasıyla; Gima Müfettişliği, Etibank Müfettişliği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Baş Müfettişiliği görevlerinde bulundu. Halen Eti Holding A.Ş.'de Başmüfettiş olarak çalışan Mustafa ÇINKI, evli ve bir çocuk babasıdır. İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM
-18. Yüzyıldan Cumhuriyete Madenler II. BOLUM
•GÜMÜŞ
-Türkiye'de Gümüş Üretimi ve Eti Gümüş A.Ş.
III. BÖLÜM KROMİT - KROM - FERROKROM
TRONA (TABİ SODA)
BOKSİT - ALÜMİNA - ALÜMİNYUM |